10 Aralık 2011 Cumartesi

Ne istiyorum biliyor musun?

Dünyayı değiştirecek gücü kendimde görmüyorum. O yüzden, self-sufficient bi şekilde, manevi huzurun da olduğu bi hayat istiyorum. American Beauty'deki Jimlerden biri olabilirim mesela. Ama sonra diyorum, herkes kendine yetiyo zaten, neden bi fark yaratmayasın. Neden bi Harvey Milk, bi Alan Turing veya bi Neil Patrick Harris olmayasın... İçimdeki Baltalı İlah ise derinlerden bi yerden bağırıyo hemen: "Because, idiot; you aren't meant to be! You are, in your very essence, an everyday normal mothaf*cka." Sonra düşününce, anesteziyolog bi Jim olup, uzun zaman partnerimle her sabah koşmak, mesailerde onu düşünmek, akşam da DVR'a kaydettiğimiz favori dizilerimizi "cuddling session"lar eşliğinde izlemek de manevi olarak gayet sağlıklı ve tatmin edici bi hayat gibi görünüyor.

Türkçeleştirator/Glossary thingy:  
                
                 self-sufficient: Kendiyeterli
                 to be meant to ___: Bunu "bir şey için yaratılmış olmak" diye çevirmek istemiyorum, çok kafa yordum; ama beni mutlu eden bi karşılıkla gelemedim. Al işte, bi dillerarası bug daha: "to come up with". ...karşılıkla ortaya çıkamadım? ...karşılıkla öne çıkamadım? En iyisi o 'with'*den kurtulup, karşılık bulamadım demek. *th sesi sert bi sessiz midir yoksa yumuşak mı? :)
                 cuddling session: Okşaşma seansı. Okşamanın işteşi de çok çirkinmiş yahu.